İnsanlığın değişmeyen tek gerçeği olan ölüm üzerine yazmaya çalıştığım küçük bir makale okuyup eksiklerim üzerine yardımcı olursanız sevinirim:
İnsan tüm var
olanlar arasında her zaman değerli nitelikleri kendinde barındırmıştır.
Kendinde var olan bu niteliklere yine kendi anlam yüklemiştir. Yüklenen bu
anlamlar gerek içinde bulunduğu zamana gerekse içinde yaşadığı bölgeye göre
değer kazanmıştır. Daha özele indirecek
olursak insandan insana bile anlamlar değişmiştir. Bazı toplumların şiddetle
karsı çıktığı normları farklı
toplumlarda şiddetle savunmuştur. Beklide bu yüzdendir yüzyıllardır suren savaşların nedeni insanlar arasındaki farklılık anne karnına
düştüğü gün baslar her ne kadar ünlü
filozof Jpaul Sartre var oluş
felsefesinde “ var oluş özden önce gelir “ dese de yanı insan önce var olur daha sonra kendi
seçimleri ile kendisini kendi
tercihlerine göre var eder, oysaki insanın seçimleri ile kendini var
etmesi çok sınırlıdır hayatında.
İnsanın dünya
ya gelmesi bile kendi tercihi değildir
aslında dünyaya geldiği aileyi kendisi
seçmez bunun yanı sıra konuştuğu dilini dinini yaşam tarzının kısacası insanı
var eden etnik ve kültürel özelliklerin
hiçbirinde kendi tercihleri söz konusu
değildir.
İnsanlar birbirinden farklı kültürlerle yetişse de dünyanın hemen hemen her bölgesinde kendi, normlarını dayattı ve bireyleri bu normlara tabii tuttu kendisi gibi olmayan tüm insanlara kapılarını sonuna kadar kapattı kapatmak yetmezmiş gibi birde bu kapıyı açmama üzere kapıya kilit vurdu çünkü topluma göre en iyi din ve en iyi değerler kendi sahip oldukları idi ve asıl olan hep kendi inandıkları idi kendisine benzemeyeni ikinci sınıf hatta üçüncü sınıf insan olarak gördü kendine benzeyenleri aradı hep etrafında ve tüm ilişkilerini de kendisine benzeme dahilinde kurdu ve aykırılıklara hiç bir tahammül göstermedi zaten gösteremezdi de çünkü çünkü kendisine en yakın olan anne ve babasında böyle görmüştü .
Nerede ise insanların büyük bir çoğunluğu
ezber değerleri üzerinde hayatını idame ettirir hatta bu ayrımcılığı
cinsiyet üzerinden de devam ettirmiştir
kadın ve erkek arasında da kadını
ayrımcılığa ve şiddete maruz bırakmıştır. İlker kominal dönemde kadın ve erkek
arasında cinsiyete dayalı bir ayrım yoktu. Kadında erkek gibi hayatını devam ettirmek için doğa
şartları ile mücadele halindeydi. Ne zaman ki
yerleşik tarım toplumuna geçildi kadında ücretsiz aile işçiliği statüsüne getirildi. Kadında fiziksel gücünü ve mücadeleci ruhunu
kaydetti. Onun tek mücadelesi giderek güçsüzleşen kadına bunu
doğanın ve hayatın gerçeği olarak
kabul ettirdiler kadın kendi kız çocuklarını da bu şekilde yetiştirerek
zaten toplumda kadına yönelik var olan ayrımcılığı meşru gördü.
Dünyanın her yerinde toplumlarda
ayrımcılığa tabii olan insanlar var
. Güçlü olan toplumda kendisinden zayıf
olanı görüyor ve güçlü olan toplumda
kendisinden zayıf olanı gördüğünde güç
egosunu tatmin etmek isteyecek. Var olan
o gücü zayıf olan varlık tarafında da
olmuştur ama bu durumu hiçbir
durumda kabullenmeyecektir.
Doyurulmayan isteklerle tatminsizlik toplumları ülkeleri her zaman savaşır hale
getirmiştir ve hem ülkemizde de ve diğer devletlerde de büyük
bütçeyi savaşa ve silahlar
yatırmışlardır. İnsansız savaş uçakları ile övünüyorlar ve ne kadar donanımlı
olduklarını anlatıyor haber bültenleri tüm kanallarda. Oysaki anlatamadıkları ve görmezden
geldikleri noktaya bu araçların varlığı ile ulaşılmıştır. Bu araçların amacı
insanları toplu şekilde öldürmek değil mi araçları amaç haline getirerek bu silahları nasılda sevimli ve masum
görüyoruz amacını unutarak .
İçinde bulunduğumuz dünya insandan
üretime ve tüketime dayalı bir yaşam tarzı istiyor insan ürettiği ve tükettiği ölçüde herkes tarafında kabul görülüyor fakat insan ne kadar üretirse üretsin har
zaman ürettiğinden daha fazlasını
tüketecektir. Sosyal medya ve kitle iletişim araçları hep bu yöndedir. Son yıllarda hızla yayılan süper marketler hızlı
tüketim kültürünü fazlası ile aşılayan yerlerdir. Tüketici
ihtiyacını yanı sıra ihtiyacı olmayan malzemeleri de alacaktır . Eski reklamlar sadece ürünün varlığından haberdar ederken ,insanların
ihtiyaçları doğrultusunda oluşturulurken tüketiciyi günümüz reklamları ise o
ürüne, üründe var olamayan bir çok özelliği de yükleyerek ürünü hiç olmadığı
kadar cazip kılmaya çalışıyor. Burada yapılanda bir psikolojik savaştır
çünkü çarklarında dönen zengin firma sahipleri zenginleşirken halkta gittikçe fakirleşiyor
ve hiçbir zaman tükettiğini
denkleştiremiyor.
Ahlak
felsefesinde erdeme en çok önem veren filozof Aristoteles’tir. İyi bir yasam bu
ve bu yasamın mutlulukla devam etmesi için erdem vazgeçilmez bir değerdir. Erdem
bir yanı ile insana vazife bilincinde getirebilir çünkü erdem kendine ait işin en iyi şekilde gerçekleşmesi
demektir. Bu denklik tüm insanları
yetkin bir birey haline getirirse
toplumda hedefine ulaşır.
İnsanlar
günlük hayat mücadelesinin peşinde sürüklenirken kendi gerçeğinden
uzaklaşır başkasının ölümü karsısında “ Allah rahmet eylesin “ der ama bir gün onunda arkasından rahmet okunacaktır. Ne ölümü ne
de bir kötü olayı bir günde kendi
başına yada yakınlarının başına
geleceğini düşünmez yakınlarına ve kendine
ucu bucağı olmayan bir yasam tanımıştır. Her şeyi düşünür belki ama
bir gün en yakınındaki insanı kaybedeceğini düşünmez. En güzel günleri yarın görecektir en
güzel yerlere yarın gidecektir ve
tüm güzellikleri yarına erteler ama o yarınlar hiçbir zaman gelmez.
Ama bir gün ölümle karşılaşınca ertelediklerini yapamadıklarına
hayıflar. Gün gelir ertelenecek bir şeyde
kalmamıştır. Elinde giden bir ölümden sonra her ölüm erkendir zamansızdır ve
hazırlıksız yakalar insanı. Ama her ne kadar kötüde olsa ölümü de arıyor
insan çünkü ölümün olmadığı yerde
yaşanılan gününde anlamı olmayacaktır. Nede
olsa sınırsızdır yasam .Aslında yaşamı anlamlı kılan ölümdür ve bu yüzdendir ki her şeyi var eden onun tam
tersidir.
Ölüm hakkında belki de çok şey söylemek isterdim ama insan yaşamadığı tecrübeyi
etmediği yada görmediği bir şeyi bilemez şayet ölümü bildiğinde ve tanıdığında
ise kimseye aktaramayacaktır.

ilgniç
YanıtlaSil